Nerede gayret edeceğiz? Nerede akışına bırakacağız?

Nerede gayret edeceğiz? Nerede akışına bırakacağız?

Nerede gayret edeceğiz? Nerede akışına bırakacağız?

Bu ikilem bana,

“Allah’ım, bana değiştirebileceklerim için güç, değiştiremeyeceklerim için sabır, ikisini ayırt etmek için de akıl ver.” duasını hatırlatır.

Bu ayrıma varabilmek hayata dair müthiş bir enerji tasarrufu barındırdığından çok kıymetli. İlişkiler konusunda özellikle, daha evvel her problemin konuşularak halledilebileceği, çok çaba gösterirsen sonuç alınabileceği gibi bir inanç taşırdım. Zamanla değişimin kaçınılmaz olduğu durumlara sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışmanın bataklıkta çırpınmaktan farksız olduğunu fark ettim. Tüm enerjini kullanarak azmetmen, gayret etmen daha çok batmana yardımcı olmaktan başka bir işe yaramadığı oluyormuş. Bazen yeniden doğuş için batışa izin vermek ve sessizce akışa bırakmak gerekiyormuş cidden.

Ancak konu insan olunca her şey gibi bu ikilemi ayırdına doğru varmak da dışarıdan göründüğü kadar kolay değil kanaatimce. Bazen yüzleşmekten çekinme hali, bazen sorumluluk almaktan kaçınma isteği, azim gösterilecek yerde akışa bırakma isteğini doğurabiliyor. Tabiri caizse tüm tuşlara basmadığını içten içe bile bile “Elimden geleni yaptım ben!” diyerek akışa bırakmak başlığını kaygılardan uzaklaşmak için bir sığınak olarak kullanmak…

Fakat bu tepkiyi de gayet insani buluyorum. Azmetmek için gücünün kalmadığını hissettiğinde başvuracağı kaynakların bitmediğini bilse de insan akışa bırakma kartını kullanmak isteyebilir. Belki de bu sığınağın içinde kaybettiği gücü, inancı, motivasyonu toplamaya ihtiyacı var bir süre. Kendisi için doğru zaman geldiğinde bu koruyucu kılıftan çıkıp söylemini, hatta belki eylemlerini değiştirebilmesi için bir geçiş süreci olabilir bu hal.

Meselenin bir diğer çetrefilli yanı ise bu ikilemin bir dinamizm barındırması. Yani “Bu konu akışa bırakmalık bu da azmetmelik.” gibi keskin ayrımlar yapmaya izin vermeyecek düzeyde değişik ihtimaller var sanki bünyesinde. Teslimiyet ve kabul gerektirdiğini düşündüren bir mesele kısa süre içinde belli değişkenlerin farklılaşmasıyla azim gerektiren kategoriye geçebilir ya da tam tersi de ihtimal dahilinde. Yani yaşama dair diğer her konuda olduğu gibi bu konu da; uyanık olmayı, Heidegger’in tabiriyle “Dasein” duruşunu koruyabilmeyi bekliyor sanki. Orada olma halini sürdürerek, meselenin kendi dünyasındaki ve ötekilerle ilişkisindeki tezahürünü an be an görebilmeyi gerektiriyor. O yüzden de iki kavramı ayrı ayrı ele almak yerine birlikte düşünmemiz gibi geliyor. Her ikisi de birbirinin sahasına taşabilme olasılığını taşıdığı için bu diyalektiğin içinde ayrımlar yapmak; ara ara yaptığımız ayrımları kontrol edip hala aynı kategoride mi durmalı diye sorgulamak bu ikilemin içinde de bir akış yakalayabilmeyi mümkün kılabilir.

Bunları yazarken bile, her şeyi katı gruplara koyup adına da tutarlılık demenin bu dansın içinde kalmaktan ne kadar daha kolay göründüğünü fark ediyorum. Biri aktif bir biçimde zihnen, bedenen orada olmayı gerektirirken; diğerinde rahatça zihnini otomatik sürüşe alıp hayatına devam edebilirsin. Öte yandan bunu yapmayı seçtiğimizde de kendimizi de o katı kategoriler gibi nesneleştirmiş oluyoruz.

Her seçim sonuçlarıyla birlikte geliyor.

Her an bu sorgulamada olamasam da bunun üzerine şu an olduğu gibi yazıp çizebilmek, arada bir de olsa düşünebilmek bana yaşadığımı hissettiriyor. Sabit kalan güven verici olsa da içinde farklı bir olasılığın bulunmadığını düşünmek cansızlaştırıyor. Üzerine fazladan söyleyecek bir söz hakkım, bugün olmasa da bir gün atacak bir adım ihtimalim yoksa orada bir canlılıktan bahsetmek mümkün değil gibi. Üstelik her şeyin yerinin belli olduğu bir hikaye de kulağa sıkıcı geliyor. O yüzden, olabildiğince bu ikilemin arasında merak ve keşifle kalmak, sanıyorum ki anlamlı olan.